Cumartesi, Haziran 03, 2006

Geçmiş Zaman Olur ki - Suat Gönülay Röportajı

KORSAN: Çizgi roman yapmak nereden aklına geldi?

Suat Gönülay: Bu, aklıma çizgi ile gelen ilk şeydi. Zaten beni resimli romanlar etkilemiştir, Teksas'lar Tommiks'ler falan...

KORSAN: Çizgi roman'a nasıl başladın?

S.G: Çizgi yaşamım ortaokulda başladı. O zamanlar oturup hikâyeler yazar, çizerdim. Daha sonra karikatüre merak sardım, ta ki karikatürü beceremeyip romanı becerdiğimi fark edinceye kadar... İlk kısa hikâyemi Gırgır'da çizdim (Çok Yalnızım). Aslında ilk hikâyem Galip Tekin'in yazdığı ve Fırt'ta çıkan bir buçuk sayfalık çizgilerdi. Gırgır'da dört hikâye çizdikten sonra Limon'u çıkarmaya başladık ve eğer Limon dergisi olmasaydı kafamdaki çizgiyi oluşturabileceğimi sanmıyorum.

KORSAN: Bu çizgiyi oluştururken kimlerden etkilendin? Çizimini etkileyen çizerler kim?

S.G.: Beni en çok etkileyen çizerler Heavy Metal dergisinin çizerleri... Yani Moebius, Gimenez ve Liberatore gibilerini kastediyorum.

KORSAN: Ekonomik şartların dışında düşünülecek bir soru: neden çizgi roman yapıyorsun?

S.G.: Çizgi-roman beni yaşama bağlayan biricik varlığım. Hayatımın temel amacı roman çizmek ve yazmaktır. Yaşadıklarımı, yaşamak istediklerimi, okuduklarımı harmanlayıp çizgi romana dökmek tek zevkim. Becerebildiğim bir kaçış ve iyi bir tepki yolu.

KORSAN: Peki ya bir kahraman? Neden bir kahraman yaratmıyorsun?

S.G.: Kahraman yarattığımı sanıyorum. Son Kuvva­cı, Beşir Hoca, Vakur, Nermin ve Hasibe hepsi birer resimli roman kahramanıydı. Ancak her şeyi başaran, her türlü güce sahip bir kahramansa kastettiğin, yap­mak istemedim. Ne kadar fantastik olursa olsun her şeyin bir mantığı olmalı, hiç bir şey havada kalma­malı...

KORSAN: Türkiye’de yapılan çizgi romanlar hakkında ne düşünüyorsun?

S.G.: Türkiye'deki çizgi-romanlar hep eksik ve düzeysiz. Ya konudan ya çizgiden, bir hafta olmazsa öteki haf­ta falso veren, istikrarsız bir romancılık furyası almış başını gidiyor. Buna ben de dâhilim ama mücadele halindeyim. Şöyle film gibi, adamakıllı başlayıp adamakıllı biten romana pek rastlamadım. Galip Tekin'in bir iki roma­nı ve benim Kuvvacı’m, Sultan Ahmet'in Kamburu ve albümümdekiler, İlban Ertem'in Milli Piyango’su, bel­ki Nuri Kurtcebe'nin eski Gaddar’ları ise iyi birer örnek sayılabilir. Oğuz Aral'ın eski Utanmaz Adam'ları da istikrarlı birer roman örneği... Şu sıra senaryosunu baştan sona bitirip, dokümanını topla­yıp, baştan sona eskizini kareleyip, sonra da kâğıda geçme disiplini ile roman yapan adam yok. Avrupa'da bu disiplin olmadan çizilen bir çizgi-romanın ise hiç şansı yok.

KORSAN: Geçmişin ustaları Selçuk, Yalaz vb. Hakkında neler düşünüyor­sun?

S.G.: Turhan Selçuk ve Suat Yalaz iki önemli ro­mancımız... Selçuk, eski romanlarını aşamamış olmasına rağmen yine de düzeyli. Yalaz, anatomik romanı en iyi bece­ren romancımız, ama eski romanlarını değil aşmak, gerisinde bile kaldı. Avrupalı çizerler en iyi işlerini 40 yaşından sonra çıkarıyorlar. Neden bizim çizer­lerimiz hep yerinde sayar, bir türlü anlayamamışım­dır. Bu, bizdeki bütün sanat dalları için geçerlidir. Bu yüzden hiçbir sanat dalımız doruğa ulaşamamış­tır. Başarılarımız bir yerde bitiyor ve arkası gel­miyor.

KORSAN: Başarılarının ve albüm­lerinin devamını diliyor sohbet için teşekkür ediyoruz...

S.G.: Ben teşekkür ederim.

[Röportaj, 1987 yılında yapılmış, 1992 yılında çıkan Korsan çizgi roman fanzininde kullanılmıştır]

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home